26 Eylül 2022
Saygıdeğer Konuklar, Değerli Basın Mensupları,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Fortune 500, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de kurumların yarattıkları değer ve fayda açısından bir gurur vesilesidir. Bugün, bu gurura sizlerle birlikte ortak olmaktan büyük bir mutluluk duyuyor, ödül alan tüm şirketleri tebrik ediyorum.
TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak, TÜRKONFED ile birlikte bu hafta sonu Mardin’deydik. Mardin ve bölge iş insanları ile buluştuk. İş dünyasının, KOBİ’siyle, büyük ölçekli şirketleriyle, sorunları ortak, çözümleri ve gelecek umutları da ortak. Bu buluşmalara bu sene Kayseri, Bursa, Denizli ve Adana’da devam edecek, iş dünyamızın nabzını tutacağız. Türkiye’nin farklı bölgelerinde paylaştığımız gelecek vizyonumuzu bugün sizlerle de paylaşma fırsatı bulduğum için mutluyum.
Değerli konuklar,
Dünya ekonomisi, hızına yetişmekte zorlandığımız bir yapısal değişim sürecinde.
Düşük maliyetli üretim anlayışı yerini dijitalleşmeye dayalı üretkenliğe bırakırken, insanın yüksek nitelikli ve katma değer yaratan becerileri ve yetkinlikleri ön planda.
Globalleşen dünya kısmen korumacı ama elbette geleneksel korumacılıktan çok daha farklı bir sürece giriyor. Dünyada arz zincirleri değişiyor, üretim merkezleri kayıyor. Bu dönüşümlerin toplumsal yaşama da çarpıcı etkileri oluyor.
Global ekonomideki yeni dinamiklerin, sınayıcı yanları olmasına rağmen Türkiye için fırsatlar da sunduğunu hep vurguluyorum. Yaşanan arz şokunun ve lojistik maliyetlerinin artması karşısında önemli avantajlarımız var.
Avrupa’ya yakınız,
jeopolitik konumumuz önemini koruyor,
imalat sanayimiz Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla çok daha gelişmiş,
finans sektörümüz halen güçlü,
krizleri iyi yönetme becerisine ve esnekliğine sahip bir iş dünyamız ve
gelişmiş pek çok ülkeye kıyasla genç bir nüfusumuz var.
Öte yandan, Türkiye ekonomisinin zorlu bir süreçten geçtiğini görüyoruz. Bu da bizi, global fırsatları kaçırıyor olabileceğimiz konusunda düşündürüyor.
Ekonomimizin dünya ekonomisinden aldığı pay son 10 yıldır düşüyor, toplumsal refah kaybımız açık. Enflasyonun yüksek olduğu bir ekonominin hiçbir paydaşa fayda sağlamayacağının altını sürekli çiziyorum. Büyümenin sağlıklı olabilmesi, öncelikle enflasyonla güçlü şekilde, doğru ve etkili yöntemlerle mücadele etmeyi gerektiriyor.
Enflasyon – kur – faiz sarmalından çıkabilmek; refah artışı sağlayan, teknolojiye ve verimlilik temeline dayalı bir büyümeye geçmek, ekonominin paydaşları arasında bir mutabakat da gerektiriyor.
Bu mutabakatı sağlamalıyız çünkü zaman kaybettikçe ekonomimize ve toplumumuza yansıyan maliyet de artıyor. Doğru politikalarla, enerjimizi global ekonomide değişen sisteme nasıl uyum sağlayacağımıza harcamak durumundayız.
Değerli Konuklar,
Bir yandan da yeni trendleri dikkate alarak uzun vadeli stratejilerle ekonomimizi güçlendirmemiz önem arz ediyor.
Dijital teknolojilerin sürüklediği dönüşüm ile temiz enerji geçişini ve ekonomilerin çevresel etkilerini temel alan yeşil dönüşüm birbirinden ayrılmaz nitelikte.
En önemli ticari ortağımız Avrupa Birliği, ekonomik büyüme politikalarını ikiz dönüşüm temelinde şekillendiriyor. Ticaretten tedarik zincirine, enerjiden güvenliğe kadar her alanı etkileyen bir değişim söz konusu. AB’nin ikiz dönüşümü güçlü bir finansman paketi ile de desteklediğini, önceliklendirdiğini görüyoruz. AB finansmanına erişim için belirlenen kriterler, uluslararası finans kuruluşlarının finansman kararlarında da belirleyici olacak.
AB nezdinde oluşan yeni standartlara göstereceğimiz uyum, AB dışı ekonomik ortaklarımızla olan ilişkilerimizi de etkileyecek.
Yeni sistemin belirginleştiği öncelikli alanlardan biri, bugünlerde jeopolitik gerilimlerin de kaynağında yer alan, enerji. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, enerji verimliliği ve tasarrufu, yenilenebilir enerji geçişinin hızlandırılması ve arz güvenliği için yatırımların sürdürülebilirliği, bahsettiğim planın dört ana sütununu oluşturuyor.
İkiz dönüşümün dijital ekseni de küresel rekabet kurallarının belirleyicisi durumunda. İş modellerini dijital teknolojiler ile hızlıca değiştirebilen, teknolojik altyapısını ve donanımını güçlendirmiş şirketlerin fark yaratabildiğini, en iyi sizler biliyorsunuz.
AB düzeyinde, dijital hizmetlerden veri yönetişimine, yapay zekadan çiplere kadar pek çok düzenleme gündemdeyken, ülkemizde de gerekli düzenlemeleri iş dünyası ile istişare içinde hayata geçirmek önem taşıyor.
Değerli konuklar,
Gelecek, geçmişten ve bugünden radikal biçimde farklı olacak ve bu farklılık riskleri ve fırsatları da beraberinde getirecek. Ülkemizin benimseyeceği kalkınma anlayışı, dezavantajları avantaja çevirebilir. Yeter ki günlük, kısa vadeli, enerjimizi soğuran meselelerden başımızı kaldırıp ufka bakalım ve uzun vadeli, stratejik planlarla yolumuzu çizelim.
TÜSİAD olarak geçen yıl yayınladığımız “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” adlı çalışmamızda, geleceğe dair umutlarımızı somut bir yol haritası önerisi ile kamuoyunun görüşlerine açmıştık.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken, kural temelli uluslararası sistemin saygın bir üyesi olarak, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüyerek gelişmiş ülkeler arasına girmesini hedeflemeliyiz. Büyümenin çevresel önceliklere duyarlı olmasını, ekosistemin dengesini gözetmesini, aynı zamanda toplumsal adaleti, cinsiyet eşitliğini, dengeli bölgesel kalkınmayı sağlamalıyız.
Gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye hayalimizin hayata geçmesi için 3 unsuru, yani insanı, bilimi ve kurumsallaşmayı odağa almayı savunuyoruz. Bu yolda hepimize sorumluluklar düşüyor.
İnsanın yetkinliklerine yatırım, kamunun çağdaş bir eğitim sistemi oluşturması kadar özel sektörün de çalışanlarına ve gençlere eğitim yatırımı yapmasını gerektiriyor.
Bilimsel ve teknolojik gelişme; teşvik edici kamu politikalarının yanı sıra özel sektör ve akademinin gerçek anlamda iş birliğini zorunlu kılıyor.
Ekonomimizi, demokrasimizi ve toplumsal yaşamımızı düzenleyen kurumlar ve kuralların güvenilir ve kapsayıcı olması, politika yapıcıların sorumluluğu olduğu kadar özel sektör ve STK’ların da çoğulculuğu, katılımcılığı, istişareyi, toplumsal eşitsizliklerin giderilmesini ısrarla talep etmesi ve buna katkı vermesi ile mümkün.
Biliyoruz ki ancak ve ancak bu alanlarda eş zamanlı ilerleme kaydettiğimiz takdirde başarılarımız sürdürülebilir olur. Refah artışında yeni bir atağı başlatabilir, toplumun tüm kesimlerini kapsayarak gelişebilir, büyüyebiliriz.
Sevgili dostlarım,
Konuşmamın sonuna gelirken, zamanın; artık kısır döngülerden çıkarak kısa, orta ve uzun vade için hızla aksiyon alma zamanı olduğunu vurgulamak isterim. Müreffeh bir toplumun temeli güçlü bir
ekonomidir, güçlü ekonominin dinamosu ise güvendir. Bunlarla birlikte demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve özgürlükler temelinde yükselecek bir Türkiye, dünya siyaseti ve ekonomisinde de öne çıkacaktır.
Toplumsal uzlaşıyı sağlamak, herkes için ilerleme ve kalkınmayı başarmak, kendiliğinden olabilecek bir süreç değil. Gençlerimizin geleceklerini bu ülkede hayal etmelerini sağlayacak iklimi oluşturmak hepimizin sorumluluğu.
Sözlerimi burada noktalarken bugün ödül alan tüm şirketlerimizin başarılarının devamını diliyor, tebrik ediyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.