11 Şubat 2025
Değerli Katılımcılar,
Bugün sizlerle bir arada olmaktan çok büyük memnuniyet duyuyorum. Sizleri TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2023 yılında gerçekleştirilen genel seçimin ardından, ekonomi politikalarında önemli bir değişim başladı. Geride bıraktığımız iki yıla yakın dönemde, özellikle Ülke Risk Primi, Merkez Bankası rezervleri ve cari açık anlamında, pek çok başarı elde edildi. Bu dönemde TÜSİAD olarak, istişare süreçlerine katkı sağladık ve özellikle, enflasyon ile mücadele noktasında desteğimizi her zaman vurguladık.
Geçtiğimiz yıl Türkiye ekonomisinde öncelikli konular, enflasyonla mücadele ile makroekonomik istikrarın ve dengelenmenin sağlanmasıydı. Sıkı para politikasının etkisiyle, arzu edilen hızda olmasa da yıllık enflasyonun %70 gibi çok yüksek seviyelerden %44,4’e düştüğünü gördük. Enflasyonu düşürmenin ilk aşamasında ilerleme sağladık, ancak şimdi daha zorlu bir süreç başlıyor. Dezenflasyon süreci bu yıl da devam edecek, ama hedeflenen seviyelere ulaşabilmemiz için, bütüncül bir bakış açısıyla hareket ederek, para politikasını daha uyumlu bir mali politika ve yapısal reformlarla desteklememiz gerekiyor.
Bunun için,
Geçtiğimiz yılda Merkez Bankası’nın başarılı politikası devam ederken, maliye politikası tarafında özellikle, kamuda tasarruf ve kayıt dışı ile mücadelede daha güçlü adımlara ihtiyaç duyuyoruz. Benzer şekilde harcama kompozisyonunun çok daha verimli olması gerektiğine inanıyoruz. Bu alanlarda henüz para politikasında gördüğümüz, olumlu gelişmeleri görebilmiş değiliz.
Kayıt dışı ekonomiyle mücadele konusunun, son dönemde kamunun da gündemine ciddi şekilde girmiş olmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
TÜSİAD olarak bu konuda alınacak önlemlere daha önce olduğu gibi, bundan sonra da destek olmaya devam edeceğiz.
Bu konudaki detaylı önerilerimizi her fırsatta kamu ile paylaşıyoruz ve paylaşmaya devam edeceğiz.
Değerli Konuklar,
Her ne kadar öncü veriler yavaş bir toparlanmaya işaret etse de, sanayi üretimi geçtiğimiz dönemde baskı altında kaldı. 2024’te enflasyonla mücadele ve makroekonomik dengelenmenin sağlanması için, atılan adımların yan etkilerini de yakından tecrübe ettik. Finansman maliyetlerinin artması ve iç talebin bir miktar durgunlaşması sonucunda, reel kesim bilançolarında bozulma yaşadığımız bir süreçten geçmekteyiz.
En büyük ticaret ortağımız olan Avrupa ekonomisindeki durgunluk ve oradaki talebin yavaşlamış olması da ihracatçılarımızı zorlayan bir diğer unsur. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, sanayici ve ihracatçılarımızın zorlanmaya devam ettiği bir yıl daha geçirme olasılığımız yüksek. Sanayimizin yeniden nefes alması için ekonomi yönetiminin adımlar atması gerekiyor.
Elbette geçtiğimiz dönemde, en acil ve öncelikli konularımız, enflasyonla mücadele ve makroekonomik istikrarın sağlanmasıydı.
Ancak bir yandan faiz, kur, enflasyon meselelerine kafa yorarken, diğer yandan küresel rekabetin gerisinde kalmamamız gerekiyor. Küresel ekonomide rekabeti belirleyen unsurlar yeşil ve dijital dönüşüm. Giderek gelişen yapay zeka ve bağlantılı yeni teknolojilerin üretime entegre edilmesi ve verimliliğin arttırılması için ciddi bir yarış söz konusu. Biz de önümüzdeki dönemde dijitalleşmeye, insan kaynağına, eğitime, markaya yatırım yapmazsak verimliliğimizi arttıramayacağız ve rekabetçilik avantajımızı kaybedeceğiz. Kalıcı, sürdürülebilir, doğru bölüşülmüş refahın ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için, hem çok daha köklü reformlar gerekiyor hem de sanayinin bakış açısının değişmesi gerekiyor.
Buradan yola çıkarak, rekabetçilik ve verimlilik konularını daha doğru analiz edebilmek ve somut veriler üzerinden tartışabilmek için, Türkiye’nin rekabet gücüne dair bir veri seti üzerinde çalışıyoruz. Bu çalışmanın ilk sonuçlarını Mart ayında kamuoyu ile paylaşacağız. Mart ayının ardından da, oluşturduğumuz endeksi her çeyrekte yayınlamaya devam edeceğiz. Bu önemli çalışma bize,
Türkiye’nin ihracat pazarlarında, rekabet şartlarının ne durumda olduğunu, daha bilimsel şekilde ölçme imkanı verecek.
Geçtiğimiz ay göreve başlayan Trump yönetiminin uygulamaya başladığı gümrük vergileri, önümüzdeki birkaç yıl, küresel ekonomi için en ciddi risklerden biri olarak ön plana çıkıyor. Öte yandan; coğrafi konumu, altyapı yatırımları ve sofistike özel sektörüyle Türkiye, doğru adımları atarak AB gibi ortaklarıyla ekonomik entegrasyonunu derinleştirebilir ve küresel değer zincirlerindeki konumunu güçlendirebilirse, olası ticaret savaşlarından, en avantajlı çıkan ülkelerden biri olabiliriz. Bunun için atılım yapmamız gereken en önemli alanlar kuşkusuz yeşil ve dijital dönüşüm.
Yeşil dönüşüm günümüzde sadece çevresel bir sorumluluk değil; aynı zamanda rekabetin, uluslararası ticaretin ve yatırımların temel parametrelerinden biri haline geldi. Üretim sistemlerini ve politikalarını sürdürülebilirlik ilkeleriyle uyumlu hale getiren ülkeler, yarının pazarlarına yön veriyor.
Yeşil dönüşüm sanayimizi daha rekabetçi ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak için kritik bir fırsat sunuyor.
Yeşil dönüşümün Türkiye’nin ihracat hacmini artırarak, küresel değer zincirlerindeki konumunu güçlendireceğine inanıyoruz. İhracatımızın neredeyse yarısının yöneldiği Avrupa Birliği’nde, Sınırdan Karbon Düzenleme Mekanizması gibi düzenlemeler uygulamaya konulurken, Türkiye’nin rekabet gücünü koruyup güçlendirmesi için hızla harekete geçmesi şart.
TÜSİAD olarak iklim değişikliği ile mücadeleyi ve sürdürülebilir kalkınmayı stratejik önceliklerimiz arasında konumlandırıyoruz. Yeşil dönüşüm dirençli ve rekabetçi bir Türk ekonomisi vizyonumuzun temel taşlarından biri.
2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda Türkiye’nin yeşil ekonomi ilkelerine uyum sağlaması Avrupa Birliği başta olmak üzere dış ticaret ortaklarımızla ekonomik entegrasyonu artıracak. Bu bağlamda TÜSİAD olarak, sürdürülebilir bir gelecek için kamu ve özel sektör işbirliği, güçlü politika çerçevelerinin oluşturulması ve sürdürülebilir teknolojilere yönelik yatırımların teşvik edilmesi gerekliliğine her fırsatta dikkat çekiyoruz.
Öte yandan, ileri teknolojiler ve yapay zeka operasyonel verimlilikten, karar alma mekanizmalarına kadar pek çok sektörde üstel bir büyüme yaratıyor.
Ekonomik büyümeyi yönlendiren dijital devrim, rekabet kurallarının da belirleyicilerinden oluyor. İnovasyon ve ileri teknoloji kapasitesi,
dijital çağın gerekliliklerine sahip insan kaynağı, dijital altyapı, veri koruma ve siber güvenlik gibi dijital dönüşüm bileşenlerini güçlendirmenin yanı sıra, yüksek çarpan etkisine sahip dijital platforma dayalı iş modellerine odaklanmak, ülkemiz için küresel dijital ekonomide güçlü bir konumlanma sağlayacak.
Bunun için dijital dönüşümü önceliklendiren net bir vizyon oluşturulması kritik önem taşıyor.
Bu kapsamda, uluslararasılaşmayı destekleyecek dijital teknoloji ekosisteminin tedarik zinciriyle birlikte geliştirilmesi, fiziksel ve dijital altyapının güçlendirilmesi ve
küresel standartlara uyum mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Türkiye’nin her bölgesinin teknoloji üretim merkezi haline gelmesi için ekosistem paydaşlarının iş birliğiyle yüksek teknoloji kümelenmeleri oluşturulmalı, stratejik araştırma enstitüleri artırılmalıdır. Geniş bant yatırımları hızlandırılarak dijital altyapı güçlendirilirken, yapay zeka, bulut bilişim ve blok zincir gibi kritik teknolojilere yönelik teşvik mekanizmaları etkinleştirilmelidir.
Değerli Misafirler,
Önümüzdeki dönemde beklentimiz;
Bu alanlara ciddi şekilde eğilmediğimiz sürece, kısa vadede elde ettiğimiz başarıları uzun vadeli kazanımlara dönüştürme şansımız olmayacak. Bu nedenle TÜSİAD olarak bu alanlardaki yapısal değişimlerin önemini ve aciliyetini her fırsatta vurguluyoruz ve vurgulamaya da devam edeceğiz.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyor, sizleri tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.