DENEYİMLER

Eğitime Bakış: PISA 2022 Sonuçlarının Ekonomik Kalkınma ve Geleceğin Çalışma Hayatı için Önemi” Konferansı Açılış Konuşması

9 OCAK 2024

Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Sizleri TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.

Yakın zamanda açıklanan OECD PISA 2022 sonuçlarını, eğitim sistemimiz ve eğitimin çalışma hayatına etkisi açısından ele almak üzere bir aradayız. Öncelikle, OECD Paris ve OECD İstanbul Merkezinin değerli işbirliğiyle bu etkinliği gerçekleştirmekten mutluluk duyuyoruz.

Eğitim, ülkemizin ekonomik ve sosyal refahının itici gücü olarak öncelikli ve hepimizin ortak meselesi. TÜSİAD olarak eğitimi, insan kaynağımızın niteliğini belirleyen ana unsur olarak görüyoruz. Uzun yıllardır bu alandaki uzmanların katkılarını alarak, okul öncesinden yükseköğretime kadar, eğitimin pek çok alanına değinen rapor, görüş, seminer çalışmaları gerçekleştiriyoruz.

TÜSİAD’ın 50. yılı vesilesiyle 2021’de kamuoyuyla paylaştığımız “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporumuzda gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye hedefi ortaya koymuştuk. Bu hedefe ulaşmak için 3 temel unsurun altını çizmiştik: (1) insani gelişme ve yetkinleşme (2) bilim, teknoloji ve inovasyon (3) ekonomiden demokrasiye, sosyal politikadan çevreye kadar her alanda güvenilir ve kapsayıcı kurum ve kurallar.

21. Yüzyılın gerektirdiği becerileri bireylere kazandıran “nitelikli ve kapsayıcı bir eğitim sistemi” ise, bu 3 temel unsurun ortak kesişim noktasında bulunuyor.  

Değerli Konuklar,

Dünyada giderek artan bir hızla teknolojik ve toplumsal dönüşümlerden geçiyoruz. Küresel rekabetteki avantajımızı koruyabilmek için bilgi ve inovasyona dayalı bir ekonomi olmak her zamankinden daha önemli.

Rekabetin küresel olduğu bir dönemde, değerlendirme ve performans standartlarının da küresel olması gerekir. Pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da uluslararası endekslerdeki konumumuz, atacağımız adımlar için önemli bir yol gösterici. Dünya ekonomisinin yaklaşık %90’ını temsil eden 81 ülkenin yer aldığı OECD PISA araştırmasını da bu bağlamda takip ediyoruz.

PISA sonuçları kamuoyuna açıklandığında, eğitim, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir numaralı gündem maddesi oluyor. Kuşkusuz ilk olarak göze çarpan, ülkelerin hangi alanda kaçıncı sırada olduğu. Ancak PISA sonuçları, puanlar ve sıralamaların ötesinde, eğitim sisteminin tüm bileşenlerini ve sosyoekonomik koşulları dikkate alan çok geniş bir bakış açısı sunuyor. Akademik performansın yanında, kız ve erkek öğrencilerin okulda, sosyal çevrelerinde ve ev hayatında yaşadıkları koşullara; öğretmenlerden okul müdürlerine ve okulların sosyoekonomik durumuna kadar kapsamlı veriler içeriyor. 

Ülkemizde son 20 yılda eğitimle ilgili pek çok değişiklik yapıldı. 2003 yılından itibaren aralıksız olarak PISA araştırmasına katılım göstermemiz çok kıymetli.  Bununla birlikte, eğitim politikalarımızda PISA’dan etkin şekilde yararlanmamız da gerekiyor.

Çünkü eğitim sistemimizin artılarını ve eksilerini veriler ışığında doğru tespit etmek, sistemin işleyen taraflarını daha iyi işletmek ve aksayan yönlerini düzeltmek açısından çok önemli.

Hızla dönüşen dünyada, eğitimde ve özellikle müfredatta, bu dönüşümlere ayak uyduracak değişimleri yapmak gerekli. Burada kritik nokta, gerekli reformları sistemli bir şekilde veriye dayalı olarak geliştirip yine veriye dayalı olarak test etmek. Bu kapsamda iş dünyası olarak, yeni müfredat değişikliğinin, PISA’nın da işaret ettiği alanlarda ve 21. yüzyılın gerektirdiği yetkinlikleri kazandırmaya odaklı şekilde hazırlanmasını bekliyoruz.

Erken yaşlardan itibaren ezberci değil analitik düşünceye dayanan, nitelikli ve kapsayıcı bir eğitim sunmalıyız. Yeni nesilleri bilişsel, sosyal ve dijital becerilere sahip, yabancı dile hâkim, yaratıcı, eleştirel ve disiplinler arası düşünebilen, hayat boyu öğrenme becerisine sahip, farklılıklara ve doğaya duyarlı bireyler olarak hayata hazırlamalıyız.

Bugün, OECD Eğitim ve Beceriler Biriminin Direktörü Andreas Schleicher bizlerle olacak. Kendisinin kapsamlı sunumu öncesinde, ben de PISA’nın iş dünyası gözünden ne ifade ettiğini paylaşmak istiyorum.

PISA’nın ölçtüğü fen, matematik ve okuma becerileri, aynı zamanda bireylerin ekonomik hayata katılımı için gerekli olan ve üretkenliği belirleyen beceriler.

Nitekim, Kalkınma Planlarımız dahil olmak üzere tüm politika belgelerimizde ve özel sektör olarak gelecek vizyonlarımız ve programlarımızda, teknoloji ve inovasyona dayalı, katma değer yaratan bir ekonomi olma hedefi çiziyoruz. Dünya Ekonomi Forumu’nun “İşlerin Geleceği” raporuna göre 5 yıl gibi kısa bir sürede küresel işgücü piyasasında, mesleklerde ve becerilerde büyük değişimler tahmin ediliyor.

Yapay zeka ve teknoloji çağında ülkelerin eğitim sistemlerini yeniden değerlendirdiği, özel bir dönemden geçiyoruz.  Pek çok ülke çağa ayak uyduracak bir eğitim için çalışmalar yapıyor. Katma değer yaratan rekabetçi bir ekonomi olmak ve sıçrama yapmak için bu fırsat penceresini çok hızlı davranarak değerlendirmeliyiz.

Dünya genelinde nitelikli insan kaynağını çekmek için küresel bir rekabet ortamı olduğunu da unutmamalıyız.

Ülkemizde iş dünyasının en önemli sorunlarının başında nitelikli çalışan bulmanın zorluğu geliyor. Şimdiye kadar ülkemizin görece genç nüfusunu demografik açıdan bir avantaj olarak gördük, ancak zaman olarak da giderek kısalan bu avantajı lehimize çevirmek için eğitimde atılım şart.

Bu çerçeveden bakınca, 15 yaş grubuna odaklanan PISA sonuçlarını, gelecekteki işgücünün niteliğine dair bir işaret olarak da değerlendirmeliyiz.

Pandemi döneminin etkisini de görebildiğimiz 2022 sonuçlarında dünya genelinde skorlarda aşağı yönlü bir değişim gözlemlenirken, Türkiye son 10 yıllık dönemde PISA’nın ölçtüğü üç alandan ikisinde iyileşme gösteren sayılı ülkelerden biri. OECD ortalamalarına biraz daha yaklaşmış olmamıza rağmen, üst beceri seviyesindeki oranımız bakımından OECD ortalamasının neredeyse yarısındayız. Oysa 21. yüzyılın teknoloji ve inovasyona dayanan ekonomisi için üst beceri seviyelerinde performans gösteren gençlerin oranını OECD seviyesine çekmek kritik önemde.

PISA aslında bir röntgen çekiyor. PISA’dan gelen semptomları ciddiyetle ele almalıyız.

Değerli Konuklar,

Eğitimdeki atılım müfredat ile sınırlı değil. Öğrenci başına kamu harcamalarının OECD ortalamasına çekilmesi, erişilebilir erken çocukluk eğitiminin yaygınlaşması, kız çocukları başta olmak üzere okul terklerinin önlenmesi de bir o kadar kritik. Bu atılımı; öğretmenlik mesleğinin itibarı, okul yönetimi anlayışı, sosyoekonomik koşullar ve ebeveynlerin davranışlarına kadar geniş kapsamda planlayarak yaygınlaştırabilmek gerekiyor.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi, eğitimi, dezavantajlara rağmen koşulları eşitleyen bir kaldıraç olarak konumlamak gerekiyor. Eğitimi, hem bireyler hem de toplum için ekonomik ve sosyal kazanımları olan bir noktaya tekrar çekmeliyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, çağın ihtiyaçlarına uyumlu bir eğitim reformunu bilimsel veriye dayalı olarak hayata geçirebilmeliyiz.

Bugün etkinliğimize katılan tüm konuşmacı ve katılımcılarımıza teşekkür ediyor, verimli bir toplantı diliyorum. 

© Orhan Turan 2022. Tüm Hakları Saklıdır.